Güncel
Av. Besler: Kadın haklarında durumumuz içler acısı
Av. Berra Besler, yazılı açıklamasında tarih boyunca insanlığın acı çekmesine neden olan savaşlardan, baskılardan, ayrımcılıktan, emek sömürüsünden, yoksulluktan en fazla zarar gören kadınların, hak arama mücadelesinde de başı çektiklerini belirtti.
“HÜZÜN VERİCİ BİR DURUM”
Toplumların kadınların başı çektiği bu mücadelede kazandıkları başarı oranında demokrasiye, eşitliğe, huzura ve refaha kavuştuklarının altını çizen Av. Besler, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Bugün kadın hakları açısından dünyanın her yerinde sorunlar yaşanmakla birlikte çağdaş demokrasilerdeki kadının yeriyle, demokrasiye ulaşamamış toplumlardaki kadının yeri arasında uçurum var. Verilen onca mücadeleye, ulusal ve uluslararası alandaki onlarca hukuki düzenlemeye ve binlerce yıllık birikimine rağmen insanlığın, kadınla erkeğin eşit olduğu bir dünya yaratamaması hüzün verici.”
Eşi, benzeri görülmemiş bir hukuk devrimiyle kadınları erkeğin kölesi olmaktan kurtaran, onlara dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden önce eşit haklar tanıyan Türkiye’nin durumunun bugün içler acısı olduğunu kaydeden Av. Besler, “Düşünün ki, bundan 91 yıl önce, ‘Bir toplum, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin’ diyen büyük dahi Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2015 raporuna göre toplumsal cinsiyet eşitliğinde 145 ülke arasında 130. sıraya gerilemiş bulunuyor” dedi.
Açıklamasında Suriye’deki savaş ortamında esir gibi alınıp satılan, tecavüze uğrayan kadınlarla Türkiye’ye kadar ulaşan ve sokakta hayat mücadelesi veren kadınların içler acısı durumunu hatırlatan Av. Besler, yazılı açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
“ERKEK EGEMEN SİYASET DÜNYASI”
“Sınırlarımızın hemen ötesindeki savaş ve terör ortamında öldürülen, esir alınan, satılan, tecavüze uğrayan kadınlar… Parklarımızda, sokaklarımızda çocuklarıyla birlikte yurtlarından, yuvalarından kilometrelerce öteye savrulmuş, korunmasız, istismara açık kadınlar…
Bir yanda kadın erkek eşitliğine, eşit yurttaşlığa dayalı laik, demokratik hukuk devleti…
Öte yanda kadın bedeni üzerinden, ayrımcılığı ve şiddeti kışkırtan söylemler…
Ve en çok evinde, en çok en yakınındaki erkeklerden şiddet gören kadınları, sözde şiddetten korumak için onu toplumdan soyutlamayı, eve kapatmayı, erkeğin kölesi haline getirmeyi dayatan akıl ve çağ dışı açıklamalar…
Sonra Türkiye’nin her yerinde; evde, sokakta, toplu taşıma araçlarında şiddet…
Sonra tecavüz ve cinayet…
Sonra oyun çağında evlendirilen, eğitim hakkından yoksun bırakılan kız çocukları…
Sonra erkek egemen yönetim kadroları, erkek egemen siyaset dünyası…
Her şeye rağmen umut verici olan; insan hakları ihlallerine, kadına yönelik her türlü ayrımcılığa; emeğine, bedenine ve kimliğine yönelik şiddete karşı mücadele eden aydınlık düşüncenin, toplumda duyarlılık yaratmada ve kitleselleşmede elde ettiği başarıdır. Zaten başarının anahtarı da zihinlerde devrim yaratmaktır.
Bu aydınlık bu karanlığı yenene, İnsan Hakları Bildirgesinde öngörülen “bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar” ilkesi yaşama geçirilene kadar mücadelemiz sürecektir.
Önümüzdeki 8 Martlarda kadınların siyasete katılım ve temsil oranlarının artmasını diliyor; onları kanaat önderleri arasında, üst düzey yöneticiler arasında görmeyi bekliyoruz.”