Connect with us

MEDYA

“ABD’de yandaş medya yok!”

Published

on

ABD’nin en prestijli gazetecilik fakültelerinden birine sahip olan New York’taki Columbia Üniversitesi’nin Rektörü Lee C. Bollinger geçen hafta Türkiye’deydi.

Columbia Üniversitesi’nin dünyada, İstanbul’daki de dahil olmak üzere sekiz ofisi bulanan küresel merkezleri tarafından düzenlenen ‘Jeopolitik gelişmeler ve küresel basın özgürlüğü’ ana temalı çalıştaya katıldı. Türkiye’den ve Ortadoğu’dan akademisyenleri, gazetecileri dinledi. Hem Türkiye’nin medya hallerine dair izlenimlerini, hem de yeni küresel medyanın gidişatını konuştuk. Bollinger’a göre bir ülkede medya-siyaset ilişkisindeki bıçak sırtı denge, o toplumun demokrasi pratiğinin ilerlediği yöne göre kuruluyor. İtiraf etmeliyim, ifade özgürlükleri alanında önemli kariyere sahip bir avukat olan Bollinger’ın, hâlâ eski medya düzeninin kodlarıyla hayata baktığını düşünmeden edemedim.

KENDİ İNİSİYATİFİYLE DESTEKLEYENLER VAR

Batı medyası Türkiye ile ilgili haber ve yorumlarında ‘hükümet yanlısı medya’ ifadesini sıklıkla kullanıyor. Buradan yola çıkarak sorayım; ABD’de ‘hükümet yanlısı medya’ diye bir şey var mı?

Hayır yok.

Cumhuriyetçi Parti iktidardayken Fox News ‘hükümet yanlısı medya’ olmuyor mu mesela?

Bu tanımı Türkiye’de kullandığınız anlamıyla ABD’de kullanamazsınız. Türkiye için bu tanım kullanıldığında hükümetin kontrol ettiği medyaya atıfta bulunuluyorsa, böyle bir şey ABD’de yok. Ancak eğer aynı tanımı hükümeti kendi inisiyatifiyle, ideolojik yakınlık nedeniyle destekleyen medya kastediliyorsa, ABD’de bu kategoriye giren medya kuruluşları elbette var.

Gezi protestolarını uzaktan da olsa takip ettiğinizi biliyorum. Nedir izleniminiz?

Bütün dünyada ekonomik olanaklar, işsizlik, küresel pazarın insanlar üzerindeki etkisi üzerinde büyük tartışmalar var. ABD’de de, Ortadoğu ve Brezilya’da da, sizin ülkenizde de protestolar oluyor. Bu aslında her ülkenin ulusal meseleleri dışında bir de küresel, daha genel bir meselenin varlığının göstergesi. Türkiye’deki eylemlerin çevre, şehircilik gibi temaları olduğunu takip ettim. Ancak elbette bir yanda da hükümetin diğer politikalarına karşı çıkan kitleler de var. Bütün bunlar siyasi yaşamın gerçekleri.

CNN INTERNATIONAL’IN SİYASİ AJANDASI OLDUĞUNDAN ŞÜPHELİYİM

Türk hükümeti Batı medyasının, özellikle de CNN International’ın Gezi protestolarını haber yapma şekline sert tepki gösterdi. CNN International’a bilinçli bir şekilde olayları manipüle etme suçlaması getirdiler. Daha da ileri gidip bu yayınların olayların dış mihrakların işi olduğunu kanıtladığını savundular. CNN’in bu tür olayları siyasi bir gündemle takip ettiğini düşünüyor musunuz?

Ben Amerikan medyasının herhangi bir siyasi eylemi desteklemek gibi bir ajandası olduğunu düşünmüyorum. Amerikan medyasında çalışan muhabir ya da editörlerin kişisel olarak kafalarından ne geçtiğini bilemeyiz ama burada bu kurumların profesyonelliğinden bahsediyoruz. Bahsettiğiniz kurumlar genelde herhangi bir siyasi görüşün tarafını tutmanın gazetecilik etiğiyle bağdaşmayacağının bilincindedirler. Bunu söylerken Batı medyasının tartışılacak hiçbir yönü yok demek istemiyorum. Ancak CNN’in ya da başka önde gelen bir medya kuruluşunun bu olaylara siyasi bir gündemle yaklaşmış olduğu iddiasına son derece şüpheli yaklaşırım. Bu olayları takip eden Batılı gazetecilerin meseleyi tam olarak kavrayamamış olma ihtimalini ya da üllkeyi daha iyi öğrenmeleri ihtiyacı olabileceğini tartışmaya ise sonuna kadar açığım.

ABD’DE BASININ GİZLİ BELGE YAYINLAMA HAKKINI ANAYASA KORUYOR

Amerikan medyası, egemen Amerikan ideolojisinin dünyaya ihraç edilmesinde önemli bir rol oynamıyor mu yani?

Amerikan medyasını ‘Dünyaya ABD’nin siyasi gündemini satmaya çalışıyor’ diye tasvir etmek doğru değil. Bu meseleyi sadece son derece basite indirgemek değil, temelinden yanlış bir varsayım. ABD’de gazeteciliğin net sınırları vardır. Elbette gazetecilik de günümüzde önemli sorunlardan geçiyor. Ancak yine de Amerikan medyasında benim tanıdığım, sizin takip ettiğiniz ya da karşılaştığınız gazeteciler olayları en iyi şekilde aktarmak için önemli çaba harcıyor. Benim takip ettiğim gazete ve televizyonların Türk hükümetinin görüşlerine de yer verdiğini görüyorum. Amerika’da gazeteciler bir haber içinde bütün farklı görüşlere yer verilmesi yönündeki gazetecilik ilkesine sadık kalarak gazetecilik yapmak durumunda.

ABD’de devletin bireysel özgürlüklere müdahalesini kanıtlayan ‘Snowden belgeleri’ yayınlanınca yeni bir tartışma başladı. Bu tartışmanın basın özgürlüğüyle kesişen en önemli boyutu nedir?

En önemli tartışma, gizli belgelerin sızdırılması meselesi etrafında dönüyor. Tartışılan; basının gizli hükümet belgelerini yayınlamasının mahkemeler ya da hükümet tarafından yasaklanıp yasaklanamayacağı. Bu tartışmanın ikinci boyutu da gizli belgeleri ya da bilgiyi basına sızdıranların yargılanması meselesi. ABD’de basın mensupları anayasanın 1. maddesi tarafından korunan önemli özgürlüklere sahip.

ASSANGE’IN ANARŞİK FELSEFESİ SORUMSUZ GAZETECİLİK

Julian Assange da bu maddeyi gerekçe göstererek koruma talep edebilir mi mesela?

Hatırlayacaksınız, Amerika’da 1970’lerde önemli bir basın davası vardır; Pentagon belgeleri. Hükümet yetkilisi Daniel Ellsberg Vietnam Savaşı’yla ilgili belgeleri New York Times ve Washington Post’a sızdırır. İki gazete de hükümete belgeleri yayınlayacaklarını bildirir. Hükümet de yayınlanmasını engellemek için mahkemeye gider. Anayasa Mahkemesi’nin çok karmaşık bir kararıdır o ama sonuçta basının bu belgeleri yayınlayabileceğine hükmetmiştir. Ama bu bugün hâlâ emsal teşkil eden bir karar mı, Wikileaks gibi yeni durumlara uyarlanabilir mi, bunlar zor ve henüz yanıtı olmayan sorular. ABD’de savundukları görüşler uygulansa çok tehlikeli olabilecek pek çok kişi 1. madde ile korunuyor. Peki Assange korunmalı mı? Tereddütlerim var. Ama bu konuda bir kanıya varabilmek için mahkemeye sunulacak kanıtları ve argümanları beklemek gerek.

Julian Assange’ı yeni dünyanın gazetecilik kahramanı olarak gören önemli bir kitle var. Sizce?

Ben Assange’ı gazetecilik kahramanı falan olarak görmüyorum. Kendi misyonu ve Wikileaks’ın rolü konusunda söyledikleriyle fazlasıyla sorumsuz birisi olduğunu düşünüyorum. Yapmaya çalıştıklarının arkasında bir çeşit anarşik felsefe var ki bunun sahip olduğumuz toplumsal değerlere büyük zarar verebileceğine inanıyorum.

TOPLUMSAL ZARAR SÖZ KONUSUYSA HÜKÜMETLE TEMAS OLABİLİR

Peki ya sızdıranların durumu? Bradley Manning 35 yıl hapis cezası aldı. Snowden benzer bir sonla karşılaşmamak için firarda. Sonuçta bu insanlar bu belgeleri sızdırarak halkın haber alma özgürlüğüne önemli katkılar yapmadılar mı? Bu insanlara ağır ceza bir anlamda halkın bilgi edinme hak ve özgürlüklerine de bir müdahale değil mi?

Toplumların, hükümetin işleyebilmesi için gerekli gizlilik ile halkın hükümetin ne yaptığını bilme hakkı arasındaki dengeyi kendilerinin tutturması gerekiyor. Elbette bu sürtüşme ve gerilim yaratan bir durum. Tam demokratik bir ülkede halkın bilgi alma özgürlüğüne basın yardımcı olur. ABD’de bu denge nasıl tutturuluyor anlatmaya çalışayım. Amerikan medyasında çalışıyorsanız ve mesela Suriye konusunda hükümetin gizlediği önemli bir belge olduğu kanaatiniz varsa mahkemeye başvurup hükümeti bunu açıklamaya zorlamasını talep edemezsiniz. Anayasanın 1. maddesi bu hakkı vermez. Ama eğer o belgeye bir şekilde ulaşırsanız 1. madde onu yayınlama hakkınızı korur. Ancak bu sefer de belgeyi size sızdıranı korumaz. 1975’ten bugüne kadar Anayasa Mahkemesi’nin sızdıranı koruyan bir kararı olmadı. Bu arada, Amerikan basını da geleneksel olarak bu gizli belgeler konusunda sorumlu bir tutum izlemiştir. Ülkeye çok ağır zarar verecek şeyleri yayınlamaktan imtina ederler ama halkın bilmesi gerektiğini düşündükleri konularda sonuna kadar giderler. Bu sistemin pratikte işlediğini söylemek mümkün. Bunun sınırlarını belirleyen nizami kurallar yok ama işliyor.

Pentagon belgelerini yayınlamadan önce iki gazetenin de hükümete ‘Belgeler elimizde’ diye bildirdiğini hatırlattınız. New York Times, Wikileaks telgrafları yayınlanmadan önce de Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile temasa geçtiğini açıklamıştı. Yani sonuçta bu tür büyük haberler öncesi hükümetle müzakere normal bir pratik öyle mi?

Haklısınız. Biraz önce anlatmaya çalıştığım gibi bu ilişkiler genelde ideal bir denge üzerinden gider. Hükümetler belli ölçüde gizli olarak yapmaları gereken şeyleri yaparlar, basın da yayınlaması gerekenleri yayınlar. Zaman zaman bazı bilgi ve belgelerin yayınlanması konusunda temas olabilir. Sorumluluk sahibi editör ve muhabirler hassas bazı bilgilerin kullanılmasının topluma nasıl zarar verebileceği konusunda hükümetin değerlendirmesini almak isteyebilir.

Ve bu da gazetecilik etiğine sığar, öyle mi?

Ben bunun normal gazetecilik etiği içine girdiğini düşünüyorum. Hükümet bu tür bir davranışı yasayla zorlayamaz. Ancak topluma derinden zarar verebilecek bazı bilgilerin yayınlanmaması gazeteciliğin kendi sorumluluğunda olan bir alandır. Hiçbir ülkenin yöneticileri bütün bilgi ve belgeler halka açık olsun demez. Sonuçta hükümetlerin belli bir gizlilik içinde yapması gereken şeyler de var, aynı gazetecilerin bazı şeyleri gizlilik içinde yapması gerektiği gibi. Bu dengeyi nasıl sağlayacağınız ise tamamen size kalmış. Bugüne kadar ABD’de size anlattığım ilginç denge işe yaradı.

‘BEN KÖTÜ GÖRÜNÜRSEM ÜLKE KÖTÜ GÖRÜNÜR’ ARGÜMANINI ABD HÜKÜMETİ KİMSEYE SATAMAZ

O halde Amerika’da da aynı Türkiye’de olduğu gibi basın açısından ‘ulusal çıkar’ diye bir eşik var değil mi?

Var ama bunu şu şekilde tarif etmek isterim. Bu hükümetler tarafından zorlanabilecek bir yaklaşım değil. Geleneksel olarak Amerikan basını hükümet sırlarının ifşası konusunda kendi kendisine hâkim olmaya karar verir ya da vermez. Tahmin ediyorum Amerika’daki bütün önde gelen gazetelerde bazı bilgileri yayınlamamanın daha uygun olacağı kararını pek çok kez almış yayıncılar bulursunuz. Ama eğer mesele hükümetin ‘Bu bilgilerin yayınlanması beni kötü gösterir, ben kötü görünürsem ülke kötü görünür’ argümanı üzerinden gidiyorsa o zaman iş başka. ABD’de bu argümanın söz konusu bilgi ya da belgeyi yayınlamamak için geçerli bir sebep olduğunu söyleyecek tek bir akademisyen, hukukçu ya da gazetecilik okulu bulamazsınız.

Gazetecilikle aktivizm arasına çizgi koymak şart

Sosyal medyanın büyütüldüğünü ya da gücünden daha fazla önemsendiğini düşünenlerden misiniz?

Bence sosyal medya çok ilginç ve önemli bir gelişme. Ancak ana akım medya kuruluşlarına ihtiyacı ikame edecek bir durumda değil. Her köşe başında konuşan, görüşlerini paylaşan insanların olması güzel. Ancak bir yanda da ideolojik olmadan, taraf tutmadan toplumda neler olduğunu aktaracak ve yorumlayacak profesyonel kurumların olması gerekiyor. Sosyal medya şu an için bunu yapabilecek durumda değil. ‘Artık basın için endişelenmemize gerek yok, çünkü sosyal medyanın açıklarını kapatıyor’ şeklindeki söylem beni çok rahatsız ediyor. Bunun kesinlikle yanlış bir yargı olduğuna inanıyorum.

Gazetecilik ile aktivistlik beraber yürüyebilen şeyler mi?

Bu, günümüzde çok önemli bir tartışma alanı. Bana kalırsa olayları haberleştirmekle o olaylarda belli bir görüş dahilinde katılımcı olmak arasında çizgi çizilmesi gerek. Bu ikisinin bağdaşmadığını düşünüyorum. Gazetecilikte hiçbir koşulda nesnelliğin korunamayacağını ileri sürenlerle aynı fikirde değilim. Gazetecilik yapanların başka roller de üstlenme karşısında direnmelerinin bazen ne kadar zor olduğunu bilirim. Ancak bazı roller ne kadar davetkâr olursa olsun yoldan çıkmamak lazım.

Yazar kovdurmak sansürdür

Amerikan Başkanı Obama ülkedeki herhangi bir gazetedeki köşe yazarının atılmasını ya da yeni bir yazarın işe alınmasını istese, bu da kamuoyunda bilinse, ne olur?

Eğer Amerikan Başkanı bir köşe yazarının atılmasını isteyecek olsa hem medya hem de kamuoyu buna karşı çok büyük tavır alır. Böyle bir durum basının içişlerine doğrudan müdahaledir, yani doğrudan sansürdür. Böyle bir şey olsa ve bu bilinse çok yüksek tansiyonlu bir tartışma çıkar ülkede.

Beyaz Saray’ın müdahale etmeye çalıştığını bildiğimiz örnekler var ama tarihte.

Bu duyulmamış şey değil. Geçmişte yönetimden isimlerin medya yöneticileriyle irtibata geçip bazı haberlere sert tepki gösterdiği, hatta tehditler bile savurduğu bazı vakalar olmuştur. Hükümetler sıklıkla basında çıkan şeylerden hoşlanmaz. Bu çok doğal. Eğer iktidardaysanız hep birilerinin size haksızlık yaptığını, aslında neler başarmaya çalıştığınızı anlamadıklarını düşünürsünüz. Böyle bir psikolojideyken bağımsız bir medyaya sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu unutmak kolaydır.

Cansu ÇAMLIBEL-HÜRRİYET

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir