Connect with us

Editörden

Reklam cephesi!

Published

on

[email protected]

Türk solu’nun dengesini bozan nedenlerden biri TCK’nın 141 ve 142. maddelerinin kaldırılması, diğeri de Cumhuriyet Gazetesi‘nin ilk kez arka sayfasına renkli marlboro sigara reklamını almasıdır.

Ayrıntısına girmeden TCK’nın 141 ve 142. maddelerinin kaldırılmasının Türk Sol’u üzerindeki etkisini bir anımla izah etmeye çalışayım.

141 ve 142. maddelerin kaldırıldığı o günlerde SHP muhabiri olarak parti genel merkezinde Hasandede (Kırıkkale’nin ilçesi) Belediye Başkanı Malik Ejder ve sanatçı Suavi ile 3 Kırıkkaleli çay sohbetindeydik.

Suavi’nin, “Adamlar sol’un elindeki en büyük silahı aldılar. 141 ve 142. maddeyi kaldırdılar. Boşa düştük arkadaş” dediğini çok iyi hatırlıyorum.

Sol’u derinden sarsan ikinci olay ise, illegal yayınlar hariç Türk Sol’unun o zamanki kalesi Cumhuriyet gazetesi’nin arka sayfasında 8 sütuna marlboro sigarasının hem de renkli reklamını alması oldu. “Renkli” diyorum çünkü o reklamdaki “marlboro kırmızısı” çok tartışılmıştı.

Kapitalizme karşı kıran kırana bir mücadelenin verildiği günlerde gazetenin hem de dünyanın en büyük kapitalistlerinden birine teslim olması, sol’da derin bir yara açmıştı. O güne kadar marlboro sigara paketini çoraplarında saklayan pek çok solcu yavaş yavaş paketi gömlek ceplerinde taşımaya başladı.

Özetle devrim aşkıyla için için yanan pek çok solcunun hayali bir reklamla suya düşmüştü.

İddialı bir söz olacak belki ama, bir reklam milyonlarca insanın yaşam şeklini, düşünce sistematiğini değiştirmişti.
Şimdi milyonlarca yurdum insanı televizyon izlerken reklam arası verilince hemen kumandaya uzanıyor ve reklamsız bir ekran için arayışa başlıyor. Ben de o milyonlardan biriyim. Bu sermaye düşmanlığından kaynaklanan bir davranış değil. “Dayatmaya” karşı direniş refleksi. Ama nafile… Tüm ekranlarda her 45 dakikada bir 15 veya 16 dakikalık reklam faslı aynı anda başlıyor, aynı anda bitiyor.

Bazen holdingler, reklamlarını tüm ekranlarda aynı dakika ve saniyede yayınlatıyor işte o zaman kapitalizmin baskısını derinden hissediyorsunuz.

Özetle, kuşatma, işgal, esaret… Adına ne derseniz deyin günümüzün en büyük silahı reklam…

Reklam, sinsi bir virüs gibi… Yayın kuruluşunun ideolojisine, değer yargısına bakmıyor, tüm ekranların zırhını delmeyi başarıyor.

Tanımına bakacak olursak…

Reklam, “insanları gönüllü olarak belli bir davranışta bulunmaya ikna etmek, belirli bir düşünceye yöneltmek, dikkatlerini bir ürüne, hizmete, fikir ve kuruluşa çekmeye çalışmak, onunla ilgili bilgi vermek, ona ilişkin görüş ve tutumlarını değiştirmelerini veya belirli bir görüşü ya da tutumu benimsemelerini sağlamak amacıyla oluşturulan; iletişim araçlarından yer ya da süre satın almak yoluyla sergilenen ya da başka biçimlerde çoğaltılıp dağıtılan ve bir ücret karşılığı oluşturulduğu belli olan (diğer bir deyimle parasal destek sağlayan kişi ya da kuruluşların kimliği açık olan) “duyuru”dur.[Vikipedi]

Gelelim bu yazının asıl konusu olan reklamlara…

Son dönemde bendeniz reklam aralarında kanal değiştirmekten vazgeçtim. Çünkü, izlediğim program, dizi ya da film kadar yayınlanan reklamlar da ilgimi çekiyor. Çünkü onlar da büyük bir prodüksiyonun eseri.

Diyebilirim ki, Türk reklamcıları son aylarda muhteşem kısa filmlere imza atıyor.

Bankalar ve büyük holdingler, “Cumhuriyetin 100. yılı” nedeni ile ekranları adeta reklam bombardımanına tuttu.
“Cumhuriyetin 100. yılı”, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı” ve “10 Kasım” nedeni ile bankalar, holdingler birbirinden güzel, büyük prodüksiyonlarla Atatürk odaklı reklam filmleri hazırladı. Öyle ki, ekranda kaçırdığımız reklamları YouTube’da arar olduk.

İster istemez bu reklamları izlerken günümüzün siyasi atmosferini gözardı edemiyorsunuz.

Tarihi dizilerde bile günümüz siyasetine göndermelerde bulunulurken Atatürk içerikli bu reklam filmlerinin görselleri ve üslubu da bazı çağrışımlar yapıyor.

Atatürk odaklı bu reklam filmlerini dikkatli izlerseniz, reklam veren kendisini ikinci plana atıyor. Yani reklam veren kurum veya kuruluşun kim olduğunu bile kaçırabiliyorsunuz. Demem o ki, bu reklamlar öyle bir hâl aldı ki, her biri birbirinden güçlü mesajlar içerir oldu.

“Yandaş” yaftası yiyen pek çok televizyon kanalının yayın politikası mütedeyyin vatandaşları bile rahatsız eder boyuta gelirken sözkonusu reklamlar, ümidini kesmiş milyonlarca insana adeta heyecan enjekte ediyor. Birbiri ardına yayınlanan reklamlar, izleyiciye “Ne oluyoruz?” dedirtiyor.

Tek tek incelediğinizde sanki siyasi atmosferle sermaye arasında gizli bir savaş varmış hissine kapılıyorsunuz. Siyasilerin gündem oluşturan açıklamaları tartışılırken bazı reklamların bu açıklamalara yanıt niteliğinde olması da ayrıca manidar.

Kimin trol kimin gerçek olduğu belli olmayan sosyal medyada “hilafet” çağrıları, rejimle ilgili dezenformasyon çabaları gözönünde tutulunca bu reklamlar adeta karşı cephe gibi duruyor.

Reklamlarda milliyetçi yaklaşımdan çok devletçi bir duruşun öne çıkması da ayrıca dikkat çekici.

Siyasi iktidarın borazanlığını yapan ekranlarda şu an için etkili görünen bu reklam bombardımanının ne getirip ne götüreceğini, nereye evrileceğini zaman gösterecek.