Connect with us

Genel

Yandaşa “yalan haber” serbest!

Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın, açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yla ilgili haberlerle ilgili yapılan suç duyuruları için verdiği kararda “Mevzuatımızda yalan haber yapılmasını doğrudan suç olarak kabul eden bir düzenleme söz konusu değildir” ifadeleri kullanıldı.

Published

on

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, işlerine dönmek için açlık grevi yaparken tutuklanan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça için ‘terörist’ ifadesini kullanan iktidara yakın bazı gazeteler hakkındaki suç duyurusu ile ilgili  işlem yapmadı.

Gülmen ve Özakça’nın yaptığı suç duyurularına takipsizlik kararı veren savcılık, “Mevzuatımızda yalan haber yapılmasının doğrudan suç olarak kabul eden bir düzenleme söz konusu değildir” dedi.

Haberlerin ‘ülkede yaşanan sürece uygun düştüğü, kötü niyetle hareket edilmediği’ savunulan kararda, “Türkiye Cumhuriyetinin ruhu, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne bağlı, demokrasi ile beslenen çok sesliliktir” dendi.

Bazı yandaş gazeteler ve internet sitelerinde  Gülmen ve Özakça ile Eğitim-Sen’li Acun Karadağ’ı hedef alan ve ‘terörist’ gibi gösteren haberler yayınlanmıştı.

Cumhuriyet’ten Alican Uludağ‘ın haberine göre, üç ismin avukatları, bu yayınlar hakkında hakaret, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, iftira, halkı kin ve düşmanlığı tahrik iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Ankara Basın Savcılığı, suç duyurusuna takipsizlik kararı verdi.

HAKARET DOLAYLI OLARAK KABUL EDİLDİ

Bir haberin gerçeğe aykırı olması, suç olarak nitelendirilmesi için tek başına yeterli sebep olmadığı belirtilen kararda, bir haber suç olması için bunun kanunda açıkça suç olarak düzenlenmesi gerektiği öne sürüldü. Hakaret, iftira gibi atılı suçların ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu, taksirle işlenmesinin mümkün olmadığı belirtilen kararda, söz konusu haberlerde hakaret olduğu dolaylı olarak kabul edilirken, şu yorum yapıldı:

“Anayasa’nın 2, 12, 25, 26 maddelerinde belirtildiği üzere, Türkiye Cumhuriyetinin ruhu, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne bağlı, demokrasi ile beslenen çok sesliliktir. Bunun vücut bulması ise birden çok düşüncenin varlığı ve bunların açıklanması ile mümkündür. Basını, kamunun bekçisi olarak görüp, cezai mahkumiyet ve hapis cezasını ifade özgürlüğü bakımından en tehlikeli kabul eden AİHM’e göre, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı halinde yalanlama, cevap ve düzeltme, tazminat gibi hukuk yollarının kullanılmasına ağırlık verilmesi gerekmektedir. Ceza davasına ancak istisnai hallerde ve ağırlığı itibariyle diğer çözüm yollarıyla halli mümkün olmayan zorunlu durumlarda başvurulabilir.”