Connect with us

GÜNDEM

Beren Saat: Mantıklı bir yol bulunabilir

Son olarak Netflix’teki Atiye dizisiyle seyirciyle buluşan oyuncu Beren Saat, Hürriyet’e yaptığı açıklamalarda, “Ülkenin muhafazakâr bir duruşu olabilir, mantıklı bir yol da pekâlâ bulunabilir. Zaten herkes erişmek istediği şeye erişiyor. Bunu yalan söyleyerek ya da doğrudan yapmak arasında ülkenin ideolojik bir seçim yapması gerek” dedi.

Published

on

Netflix’in ikinci Türk dizisi ‘Atiye’ cuma günü yayınlandı. Dizinin başrollerinden Beren Saat, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence’ye verdiği röportajda yeni dizisine, hayatına, ülkeye ve sosyal medyaya dair açıklamalarda bulundu. Saat röportajının bir kısmı şu şekilde:

‘Atiye’, dijital için yaptığınız ilk iş. Dijitalin getirdiği özgürlük alanını nasıl anlatırsınız?

Olması gerektiği gibi, çok da ekstra bir şey yok.

Nasıl yani?

Bizde sansür, olması gerekeni kısıtlamış durumda. “A bu sahnede cinsel bir içerik var mı?”, “Öpüşüyorlar mı?”, “Bunu böyle yazarsak ne olur?” gibi korkular yaşamadan, olması gerektiği yerden hikâyeleri çekebiliyoruz. Yoksa “Biz özgürüz” diyerek çok ekstrem şeyler yaşanmıyor.

Peki dijitalin de denetim altına girecek olması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Tabii ki birtakım önlemler alınabilir. Ama bu tip bir denetim, doğal afetle mücadele etmeye çalışmak gibi…

Neden?

Türkiye’de sansür konusunda epey grotesk inatlaşmalar yaşandı. Twitter’ın kapatılmasının gündeme gelmesi, Wikipedia’ya ulaşılamıyor olması… Ama insanlar, gençler bastırıldıkça birtakım başka ‘VPN’ adresleriyle bağlanmaya devam etti. Ve böyle kararlar ülke adına sadece utanç kararları olmaya başladı. Ülkenin muhafazakâr bir duruşu olabilir, mantıklı bir yol da pekâlâ bulunabilir.

O orta yol ne sizce?

Zaten herkes erişmek istediği şeye erişiyor. Bunu yalan söyleyerek ya da doğrudan yapmak arasında ülkenin ideolojik bir seçim yapması gerek. Biz gerçekten bütün dünya bunları kullanırken ‘Twitter’ı kapatan ülke’ olmayı kendimize yakıştırıyor muyuz?

Diziniz ‘Aşk-ı Memnu’nun tekrarları hâlâ yayımlanıyor ama artık masadaki içki kadehleri buzlanarak… Ne hissediyorsunuz?

Kadehin daha dikkat çekici hale geldiğini düşünüyorum. Yumruk sahnesi değil de yakınlaşma sahnesi sansürleniyor. Biri öfke, biri sevgi… Bir şeyi örteceksek öfkeyi örtmeliyiz. Mesela birtakım önlemler alınmaya çalışıldı. Tüketimi azaltmak için kadeh buzlandı ya da içki fiyatları yükseltildi. Ama biliyor musun insanlar evde rakı üretir oldu. İçen insan vazgeçmedi. Benim çocukluğumda gece yarısından sonra erotik yayın başlardı, şimdi yazarlar, “Öpüşme sahnesini yazsak mı yazmasak mı?” diye düşünüyor. Ama insanlar sevişmeye devam ediyor. Tüm dünyada cinsel ilişkiye girme yaşı düştü. Demek ki baskıyla hiçbir şey çözülmüyor, olaylara başka taraflardan bakılmalı.
(…)

Neredeyse her gün bir kadın şiddeti ve taciz haberine uyanıyoruz..

Bunlar sansürlemek ve cinselliğe fazla takılmakla nefret kültürünün birleştiği yer. Güçlünün güçsüze her şeyi yapabileceğini kendine hak görmesi. Ve bu cinayetleri işleyen insanların kendi çevrelerinde bir kahramanlıkla kutsandıklarını düşünüyorum. Bu sebeple konuşulan her seferde birilerini biraz daha yüreklendirmeye başladığımızı düşünüyorum. Çünkü başka hiçbir türlü bugünün sohbet konusunda olamayacak bir erkek, sadece birine zarar verdiği için şu an konuşuluyor.

Çözüm ne olabilir o halde?

Bu artık şahsi çabalarımızı çok çok aşan bir durum. Kısa vadede çözüm ancak devlet otoritesi olabilir. Kısaca tüm vatandaşlarına eşit mesafede olmalılar. Son yıllarda televizyon ekranlarında da sinemada da çoğunlukla edilgen bir Türk kadını figürü tercih ediliyor ama mesela ‘Atiye’ bu anlamda ezberimizi bozacak bir hikâye. Umarım onun uyanışı pek çok kadına ilham verir.

Eğer ‘Beren Saat’ isen erkek egemen o dünyaya 1-0 önde mi başlarsın?

Türkiye’de hiçbir kadın, hiçbir şeye 1-0 önde başlayamaz. Her zaman kadın olmak daha zor. Bütün sektörlerde kadın arkadaşlarım her zaman erkeklerden daha fazla çalışmak, çarpışmak zorunda. Hiçbir meslektaşımın sette müthiş bir cinsiyet eşitliği yaşadığını zannetmiyorum. Erkekler ergenliğini aşamadığı sürece kadınların yapabileceği bir şey yok. Dünyanın birçok yerinde de bunlar yaşanıyor. Asıl sorun erkek meselesini ne yapacağımız.

Ne yapacağız?

İş, “Göster oğlum amcalara” ile başlıyor. Sünnet dediğimiz şey bir ‘ben’ aldırmak kadar basit bir operasyonken üzerine bir düğün organize ediyorsunuz. O çocuğun ve bütün sosyal çevresinin, bedeninin bir organına yüklediği anlam bir anda değişiyor. Sonra bu organını bir güç unsuru olarak görüyor, kadın ona razı olmadı diye öldürebilecek kadar ona anlam yüklüyor.

Haluk Bilginer “Bu dünya erkeklerden arındırılmalı. Yok edelim demiyorum ama erkek iktidarını yok edelim” demişti. Katılıyor musunuz?

İşte erkek egemen toplum, halimiz ortada. Erkek egemen ve olmadı. Beceremediler. Şimdi bunu biraz değiştirmek lazım.

(…)

Netflix dizilerinde eşcinsel karakterlerin olması eşcinselliği tetikler mi noktasına gelindi. Sizce?

Bu bakış açısıyla bakarsak her şey, her şeyi tetikleyebilir, o zaman belgesellerde de hayvanların üreme sahneleri var… Bunun bir sonu yok ki. Bence önemli olan kendi yaşamadığınız hayat modeliyle ilgili hikâyeleri izlemek, önyargıları, önyargılardan doğan nefreti kırabilmek ve size benzemeyeni sevebilmek…

Sinema, edebiyat, belgesel olmasa zenginleşemeyiz. Birbirine benzemeyen hikâyelerin anlatılması bir lütuftur. Hayatınızın çakışamayacağı biriyle empati fırsatı tanır size, zihninizi gidemeyeceğiniz yerlere vardırır.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir