Connect with us

MEDYA

Böyle rezalet görülmedi

Published

on

İlk kez Başbakan Erdoğan 8 ay önce Gezi olayları sırasında ortaya attı ve “görüntüsü var” dedi. Evet “Kabataş Skandalı”ndan bahsediyoruz. Herkes sustu Başbakan Erdoğan'ın Kabataş İskelesi'nde Gezi eylemcilerinin darp ve taciz ettikleri Z.D. ile ilgili kamuoyuna sunacağı görüntüleri bekledi ama çıtçıkmadı. Aylar sonra Kanal D bahi edilen olayın gün ve saatine ilişkin görüntüleri yayınladı ama ortada ne gezi eylemcisi ne de pusetli anneye sataşan, tacizde bulunan herhangi bir kimse bulunuyordu. Bunun üzerine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu son grup toplantısında olayın üzerine gitti ve Başbakan'ı “yalan söyleyerek, halkı galeyana getirerek çatışma yaratma çabası” ile suçladı. Kılıçdaroğlu hızını alamadı, “Yalan söylüyorsun boyundan utan” dedi.

8 ay sonra ortaya çıkar gerçek Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi birileri yalan söylemişti ve söyleyen de Başbakan'dı. Durum vahimdi ve bir şeyler yapmak gerekiyordu. Durumdan vazife çıkartan (Başbakan'ın satın aldığı ileri sürülen gazete) Sabah gazetesi, hiç gerçekleşmemiş ve üzerinden tam 8 ay geçmiş hayali bir olayla ilgili sosyolojinin temellerini sarsan bir sosyologa “Gezi'nin Z.D.'ye taciz potansiyeli vardı” dedirtti.

Dünyanın hiçbir yerinde aklı başında hiç kimsenin iddia edemeyeceği bir iddia ortaya atan Sabah gazetesi ortaçağ mantığı ile hareket ederek işlenmemiş bir suçtan dolayı Gezi eylemcilerini potansiyel suçlu ilan etti.

TIPKI LOMBROSO GİBİ

Sabah gazetesinin danıştığı sosyolog, adeta Cesare Lombroso gibi kanaat geliştirmiş. Cesare Lombroso,  İtalyan adli tıp profesörü… 1836-1909 tarihleri arasında yaşamış… Hayatının önemli bir bölümünü “suç”u araştırarak geçirmiş. O, suçun doğuştan geldiğini savunmuş. Platon “ruh hastalığı” derken o biyolojik hastalıkları suçun merkezi saymış. Epilepsi hastalarının potansiyel suçlu kabul edilmesi gibi…İnsanları fiziksel görünümlerine bakarak suçlu ilan etmiş. Kafa biçimi, asimetrik yüz hatları, kulak, burun, ağız ve dişteki aksaklıklar suçun kanıtı olmuş. 

Tıpkı Lombroso gibi Sabah gazetesi'nin danıştığı sosyolog Nurhayat Kızılkan da Gezi eylemcilerini yaşanmamış bir olayın faili ilan etti ve bu suçu işleyecek potansiyelin onlarda olduğunu söyledi. Ne uğruna? Zevatı kurtarmak uğruna.

İşte Sabah gazetesi'nin internet sayfasındaki haberin tamamı:
 
karısık
Sosyolog Nurhayat Kızılkan

“Türkiye 8 ay sonra ortaya çıkan birkaç saniyelik görüntüler üzerinden yeniden Kabataş’taki saldırıyı tartışmaya başladı. Kamuoyununun saldırıya uğrayan Z.D’ye yönelik tavrını sosyolog Nurhayat Kızılkan’a sorduk.
Türkiye 8 ay önce bir anne ve bebeğinin İstanbul Kabataş'ta uğradığı saldırı haberi ile sarsılmıştı. Haftalarca bu saldırıları görüntülerinin peşine düşülmüş ancak hiçbir sonuç alınamamıştı.

Saldırıdan yaklaşık 8 ay sonra saldırıya uğrayan anne Z.D'ye ait olduğu iddia edilen birkaç saniyelik görüntü Doğan medyasına servis edildi.

Bu görüntülerin haber bültenlerinde yayınlanması ile birlikte mağdur Z.D'ye yönelik sistemli bir linç kampanyası başlatıldı.

Medya, şaşırtıcı bir şekilde ve benzer olayların aksine saldırıya uğrayan genç kadından bunun kasetini göstermesini istedi.

Dahası saldırıya uğrayan kadına mikrofon uzatan gazeteciler hakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Meselenin taraflarını birbirine düşüren, Gülen Cemaati'ni bile Gezi'cilerle aynı safta buluşturan Kabataş olaylarını tarafsız bir isme sorduk. Kadın hakları konusunda çalışmaları ile tanınan Sosyolog Nurhayat Kızılkan ile Kabataş'taki saldırıyı ve medyanın Z.D'ye yönelik linç kampanyası hakkında sorular yönelttik:

Z.D'NİN YALAN SÖYLEMESİ İÇİN ORTADA HİÇBİR SEBEP YOK

-Nurhayat hanım Z.D konusu aylar sonra yeniden gündeme geldi. Birkaç saniyelik görüntü üzerinde saldırıya uğrayan bir kadına linç kampanyası başlatıldı. Sizce saygın bir aileye mensup bir ev hanımının böyle bir senaryo uydurması size mantıklı geliyor mu?

Türkiye'de hiç bir kadın, kimsenin hatırı için, kendini küçük düşürme pahasına polis tutanaklarındaki o ifadeleri vermez, yani Z.nin yalan söylemesi bana hiç mantıklı gelmiyor.Çünkü, Türkiye'de hepimiz aslında biliyoruz ki aramızda bunları yapabilecek olanlar var ! Bu ülkede büyüyüp de böyle bir potansiyeli bilmemek, hiç haberi olmamak diye bir şey düşünemiyorum ben. Gündelik hayat içinde başörtülü kadınlara yönelik şahit olduğumuz pek çok şey var. Başörtülü kadınlara yönelik bu tacizlerin meşru hatta haklı olduğunu düşünenlerin de Gezi'de olduğu neden inkar ediliyor? Bu kabul edilirse hem, ne olacak, Gezi bölünecek mi?


TRAFİKTE BAŞÖRTÜLÜ KADINLARA SALDIRILDI

Gezi döneminde ülkenin bir çok yerinden başörtülü kadınlara sataşmaların olduğu haberleri geldi. Özellikle futbol taraftar kluplerinin başını çektiği grupların küfürler, kadınların üzerlerine yürümeler, trafikte sıkıştırmalarla tacizler yaptıklarını biliyoruz. Sosyal medyada şiddet dolu mesajlar yazıldı ve o mesajları yazan güruhu sokaklarda da gördük.

GEZİ, ŞİDDET İLE ARASINA MESAFE KOYAMADI

-Gezi eylemlerinde zaman zaman “şiddete hayır” çağrıları yapıldığını hatırlıyorum ama sanırım bu çağrıyı yapanlar da buna uymadı.

Gezi'dekiler kitleselleşebilmek amacıyla geziyi gaspetmeye çalışanlarla aralarına mesafe koymayı istemedi veya beceremedi. Eğer, siyasete alet etmekse bütün eleştirimiz, Geziyi gaspeden bu gruplar da çevre duyarlılığını siyasete alet etmiş olmadılar mı? Bir kadının yaşadığı travma siyaseten kullanışlı olduğu için şu anda hükümeti yıpratma amacıyla tekrar gündeme getiriliyor, şu durumda başörtüsü siyasete alet edilmiş olmuyor mu? Yani, Kabataş hadisesi eğer olmayan bir şeyse, niye olmayan bir şey üzerinden galeyan yaratılıyor?

HÜKÜMET BU SALDIRIYI GÖRMEZDEN GELEMEZDİ

-İktidarın Kabataş saldırısını gündeme getirmesini eleştirenler var. Sizce Başbakan Erdoğan Kabataş'taki saldırıyı görmezden mi gelmeliydi?
Öte yandan, kutuplaştırma siyaseti niye tek taraflı onu da anlamıyorum. Böyle bir vaka kamuoyuna intikal ettikten sonra hiç bir hükümet bunu duymammış gibi yapamazdı. Bu olayları duyar duymaz iftira, yalan olarak ele alıp, sonra bunun üzerinden galeyana gelip, karşı kutupla dalga geçerek, o kutuba saldırarak, kendi kutubunu netleştirmek de kutuplaşma olmuyor mu? Medyada şimdi galeyan yaratılıyor, çünkü mesele bu olay olmaktan çıktı artık, mesele kendi kutubuna insan çekmek oldu ve bu düpedüz bir kutuplaştırma değilse nedir? İşte “kötü” hükümet diye bu kadar büyük bir galeyan, bu galeyanı çıkaranların kendilerini “iyi” olarak ilan etmelerinden başka nedir ?

GEZİ'NİN İÇİNDE BAŞÖRTÜLÜ KADINI TACİZ EDECEK POTANSİYEL VAR

-Z.D'yi yalanlamaya çalışanların sosyal medya üzerinden Z.D'yi taciz etmeye devam etmesi size de şaşırtıcı geliyor mu?

Gerçek bir Gezici tarafından şunun açıkça kabul edilmesi gerekiyor, Gezi Hareketinin içinde başörtülü bir kadını sokakta taciz edebilecek bir potansiyel vardı. Gezi Parkından bahsetmiyorum, bütün başörtülü kadınlar gelip Taksim civarına taşınıp, yerleşecek değiller. Lütfen bu potansiyelin varlığını görün ve bununla yüzleşin. Yüzleşebilmek için bu bir fırsattır, bari bu fırsatı kaçırmayın. “Evet aramızda maalesef bunları yapabilecek olanlar vardı” deyin. Halen, sosyal medyada kullanılan dilin seviyesine, iğrençliğine bakarsanız eğer, Kabataş olayının aslında ne kadar mümkün olduğuna dair bu dil bile bir delildir. Şiddet ilk aşamada, sözlü şiddet olarak, küfür hakaret olarak dilde başlıyor, daha sonra tutum ve davranış olarak devam ediyor. Ve üstelik, sözlü dil artık yazılı olarak da dolaşıma sokuldu. AMK gazetesi ile başlayan bu yeni durum, Futbol gazeteleri ile, sözlü şiddet artık sözlü olmaktan çıktı ve yazılı olarak da varlığını özellikle erkekler arasında katlanarak arttırıyor,bu kültürün ulaşmadığı noktalara gazeteler yoluyla, futbol sevgisi yoluyla ulaşmış oluyor, lümpen bir erkeklik türü özellikle gençler arasında yaygınlık kazanıyor.

ELBETTE KADININ BEYANINI ESAS ALACAĞIZ

-Birkaç saniyelik görüntüler üzerinden Zehra Develioğlu'nun yalan söylediği iddia ediliyor. Bu konuda bir kadının beyanı yeterli değil mi?

“Darp edildim, taciz edildim” diyen bir kadının beyanını elbette ki ciddiye alacağız. Ama, bütün bu sosyal medya galeyanı içinde, kullanılan üslup ve seviye o hale geldi ki, siyaseten kazanacağız diye “kadının beyanı esastır” düsturu da yok edildi. Halbuki, kadının beyanı esastır ilkesinin biz kadınlar için çok önemli sonuçları vardır, bu galeyan içinde bu ilkenin güme gitmesine asla razı olamayız. Fırsattan istifade bu ilkeye saldırmak fırsatçılıktır.

SALDIRIYI CÜBBELİ SARIKLI BİRİLERİ MİNİ ETEKLİ BİR KADINA YAPSAYDI

Aynı saldırı sakallı ve cübbeli bazı insanlar tarafından seküler bir kadına yapılsaydı aynı tepki verilir miydi?

Böyle bir şey olsaydı, kadın hareketinin seküler kesimleri hemen örgütlenir bir değil, bir kaç yürüyüş düzenler, basın açıklamaları yapar, ülkenin her yerinde eylemler olur ve hepimiz de katılırdık! Vur abalıya misali, dindar ve geleneksel erkeğe vurmak kolaydır.”

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir